analitik düşünme yapımızı, insani zaaflardan yoksun, insani gelişimi katlayabilecek yazılımsal varlıklara armağan etmek…
yapay zekanın gelecekteki konumu ve işlevine dair sayısız perspektiflerden yorumlar getirilebilmesi bile, öngörülerimizin böylesine kompleks bir durum karşısında ne kadar kısıtlı olduğunun habercisi. zira insan ve insan zihni gibi kompleks bir yapıyı tamamı ile çözemeden, ray kurzweil gibi dehaların da kaygılarından biri olan, insanlık temelinden bağımsız bilişsel bir devrimin temellerini atmak, tahrip gücü yüksek nükleer silahlardan sonra, dünya medeniyetine kazandıracağımız son silah olabilir demek, çok da iddialı sayılmaz.
yapay zekanın ilk başta kulağa, bizim eksik yönlerimizi tamamlayabilecek bir inovasyon gibi gelmesi gayet doğal.
ateşi bulduktan sonra onu nasıl kontrol altına alabileceğimizi keşfettik. elektriği bulduktan sonra onu güvenli kılabilmek için şalterler icat ettik. kısacası bir şeyleri gerçekleştirmeden, o şeylerin doğuracağı olası zararlar için önceden fikir yürütmeyi beceremedik. yaptığımız gelişmelerin pozitif taraflarına romantikçe odaklanırken, bizim için ne gibi olumsuz sonuçlar doğuracağını hesaba katamadık. henüz öngörülerimizde bu kadar zaafa sahipken, sahip olduğumuz bu zaafları, kullanıcısının komutundan bağımsız, yalnızca yolunu çizebilmek için öğrenebilecek ve bunun için strateji geliştirebilecek akıllı bir yazılım-donanım geliştirmek sizce de biraz ürkütücü değil mi?
günlük yaşam konforumuzu kaçıran basit bir enfeksiyona yakalandığımızda, bunun için enfeksiyona neden olan bakterilere öfke besler miyiz? böyle bir şey yaşadığımızda muhtemelen, enfeksiyon yaratan bakterilerden arınmak ve gündelik sıhhatimize kavuşabilmek için ilaç tedavisine başvururuz. bir yapay süper zekaya vesile olursak şayet, eksponansiyel olarak data geliştirebilen bir varlığa karşı nasıl bir önem arz ederiz? Onunla iletişim kurabilir miyiz? Çünkü bizler bakterilerin bize demek istediği şeylerle meşgul olmayız. İnsanların da dünya’ya enfeksiyon yaratan bir bakteri olduğunu varsayarsak, bize öfke beslemeden yok oluşumuzu sağlamaları büyük bir olasılıkla gayet olağan ve doğal olabilirdi.
peki yapay zeka şu anda hayatımızın neresinde ve neresinde olacak?
günümüzde yapay dar zeka olarak bilinen, yalnızca işlem kodlama ve parametrelendirme sayesinde yığılımsal verileri analiz edebilen, öğrenme yapısına sahip, yazılımsal araçların olduğunu bilmekteyiz. bir örnek verecek olursak, günlük yaşantımızda bu araçlarla en çok karşılaştığımız kısım, bizler için ücretsiz olduğunu sandığımız ancak asıl ürünün bizler olduğu mobil aplikasyonlardır.
ilgi alanlarımız, hobilerimiz, zaaflarımız ideolojilerimiz, yeme alışkanlıklarımız, sağlık sorunlarımız, giyim tercihlerimiz, arkadaş çevremiz vs. çoğumuzun dahil olduğu sosyal ağlar sayesinde rahatça dolaşıma girip, bahsettiğimiz yapay dar zekanın bilinçsiz bir şekilde bizim yönelimlerimizi bulmasını, şimdilik kendi irademiz dahilinde kolayca mümkün kılıyoruz. karşımıza sosyal medya ortamında çıkan bir reklamın, bizim için en gerekli ürünlerden biri olmasını tesadüfe yormak, bu tür durumlarla artık fazlaca yüz göz olduktan sonra geçerliliğini kaybetmiş olsa gerek. burada yapay dar zekanın işini, ne kadar iyi yaptığını görüyoruz.
şimdi bu öğrenme karşısındaki acizliğimizin boyutuna bir göz atalım: dostoyevski'nin "insancıklar" romanını okuduğunuzu düşünün. sayfaları usul usul geçerken, hafızanız yalnızca olay örgüsüne dair olan gelişmeleri biriktiriyor, ancak baştan sona geldiğiniz yere kadar, birçok ayrıntıyı, söz öbeğini, hikayenin kilit küçük detaylarını ve bazı noktalarını anımsayamaz hale geliyorsunuz. ancak kafanızda romanın nasıl geliştiğini tanımlayabiliyorsunuz. şimdi de olay örgüsünü ve gelişmeyi tamamen kavrayabilen, anlamlandırabilen ve buna ek olarak bütün ayrıntıları, söz öbeklerini, hikayenin kilit küçük detaylarını parçalardan bir bütün olarak analiz eden bir varlığı düşünün, kulağa bir süper kahraman özelliği gibi gelmiyor mu?
yapay genel zekayı inşa etme yolunda, makine öğrenmesinin yolu, mümkün olabildiğince açılmaya çalışılıyor. bir sonraki hedef, yapay zekanın insanların yaşamına nasıl adapte edilebileceği. "ydz"den sonraki süreçte, artık normal bir insan beyninin gerçekleştirdiği kadar soyut bilgiyi işleyebilen, her doğru davranışın seçilmesini, seçilen doğru davranışlarla beraber oluşan yeni sorulara dair kaynaklar tarayıp bilgi edinen, sorunlar karşısında kendi geliştirdiği metodlarla veri elde etmeye çalışan ve açtığı her yeni metodun yarattığı sorunlara da diyalektiksel metodlar geliştirebilen, yani bir insana daha az bağlı olan yazılımların geldiğini yavaş yavaş görüyoruz
(bkz: Tesla) (bkz: Otonom araçlar). ancak bundan bir sonraki aşamaya ulaşmadaki temel sorun, insan duyumsamaları gibi soyut düşünebilen zihinsel bir yapının oluşturulabilmesidir.
bildiğimiz bir şey var. beyin kadar güçlü bir bilgisayar yaratmak mümkün. beynimizin evrimi bunun bir kanıtı. eğer beyin, taklit edebilmemiz için fazla karmaşıksa, evrimi taklit etmeyi deneyebiliriz. olay şu ki, bir beyni taklit edebilsek bile; bu, bir kuşun kanat çırpışına bakarak bir uçak yapmak gibi bir şey olurdu. genellikle makine tasarlamanın en iyi yolu biyolojiyi son haliyle taklit etmek değil de, o ana kadar nasıl başarıyla seçildiğini anlamak ve bu sayede genel olarak spesifik çalışma prensiplerini anlamaktır.
o zaman yapay geniş zekayı yaratması için evrimi nasıl taklit edebiliriz? bunun yolu, “genetik algoritmalar” denen, sürekli tekrarlanan bir performans-değerlendirme süreci oluşturmaktan geçiyor
(tıpkı biyolojik varlıkların yaşayarak “performans göstermeleri” ve üremeyi başarıp başaramadıklarına göre “değerlendirilmeleri” gibi).
bir grup bilgisayara görevler verilir, en başarılı olanların programlamaları alınıp birbirleriyle birleştirilerek üremeleri sağlanır. daha az başarılı olanlar ortadan kaldırılır. birçok tekrardan sonra, bu doğal seçilim işlemi daha iyi bilgisayarlar üretir. işin zor kısmı bu evrim işlemini kendi başına sürdürebilecek otomatik bir değerlendirme ve üretme sistemi kurmak.
evrimi taklit etmenin dezavantajı ise, evrimin bir şeyler yapmasının bir milyar yıl sürmesi. fakat biz bunu birkaç on yıl içinde yapmak istiyoruz; ancak evrime göre bir sürü avantaja sahibiz. evrim bizim gibi bir öngörüye sahip değil ve rastgele çalışıyor. evrimin ürettiği yararsız mutasyon sayısı, yararlı mutasyonlardan fazla ama biz bu süreci kontrol ederek yalnızca faydası dokunacak problemlerle ve hedeflenmiş ince ayarlarla çalışmasını sağlayabiliriz. ayrıca evrimin bir hedefi yok (zekaya ulaşmak dahil). Bu sadece zekaya ulaşabilen mutasyonların sağladığı bir avantaj olarak seçilir ve geleceğe aktarılır. Bizler ise bu seçilimi kolaylaştırıp makine öğrenmesi sayesinde geliştirebiliriz. Bu sayede otonom yazılım ürünleri ile varolan yapay zeka üretim problemleri bizlerin müdahalesi olmaksızın da işleyebilir. bu üretim süreçleri sorunsuz bir şekilde ilerleme kaydederse ve maksimum verimle tamamlanırsa, geriye yapay genel zekanın kendisini daha zeki hale getirebileceği son dönemeç kalıyor. "kusursuz öğrenme" tıpkı bizim geçtiğimiz gibi bilişsel yollardan geçer. yaklaşık beş yüz bin yıl önce ateşle başladığımız devrimsel yolculuğumuzdan bugüne geçen süreci muhteşem kısa bir süreye indirgeyerek, hazır olan datayı bizden daha verimli bir şekilde kullanmaya başlar. bizim kuantum fiziğinde anlamlandıramadığımız noktalar için cevaplar sunmaya başlar. şu şekilde bir ölçeklendirme ile yaklaşalım. henüz bilişselliğine kavuşmamış ilk homo sapiensi, tarım devriminin yaşandığı bir dönemin ortasına bırakalım ve ne kadar şaşırabileceğini düşünelim. sonra da tarım devrimi dönemine ait bir homo sapiensi, sanayi devriminin yaşandığı döneme bırakalım vereceği tepkiyi düşünelim. Daha sonra da rönesansın henüz gerçekleştiği bir dönemde yaşayan bir insanın günümüze geldiğinde vereceği tepkiyi düşünelim. sırasıyla geçen zaman farklarını yaklaşık olarak yazacak olursak:
1. durum: 70 bin yıl (ilk homo sapiens - tarım devrimine)
2. durum: 10 bin yıl (tarım devrimi insanı - sanayi devrimine)
3. durum: 500 yıl (orta çağ insanı - dijital döneme)
ve bu aralarındaki zaman farkı ivmelenerek azalan dönemlerden, en çok kimin şaşıracağını hayal edelim.
o kişi muhtemelen, orta çağdan dijital çağın ortasına düşmüş bir insan olurdu. geçen süreç ise yaklaşık 500 yıl. ivmelenmenin nasıl gerçekleştiğini öngörebilmek gerekir. böyle bir oranda muhtemel bir yapay süper zekanın bizleri olağan dışı bir şekilde şaşırtması belki 20 yıl bile sürmeyecektir. Bir yapay süper zekanın, tarihler süresince şimdiye kadarki en zor bulduğumuz, mantığımızın taşıyamadığı bizi paradokslara iten bir problemi çözmesi, bizim düşen bir kalemi yerden kaldırmamız kadar kolay olabilirdi.
(yapay süper zekanın fiziksel tasvirini sizlerin hayal gücüne bırakıyorum, ancak bana göre internetle komuta ettirilebilen her araç, her aracın da çevresine etki ederek oluşturduğu donanımsal ya da yazılımsal mekanizmalar bütünü ya da hiçbiri, çünkü biz insanlar somut düşünürüz)
varolan iktisadi sorunlarımız anında çözülebilir, dünya'nın yaşayacağı yok oluşların önüne geçilebilir, başka yaşam formlarıyla iletişim kurmamız kolaylaşır, bulunduğumuz güneş sistemi ve çevresi kolonize edilebilir, enerjimiz sonsuz bir hal alabilirdi. lâkin bizler nasıl ki alt takımlarımızdaki canlı türleriyle iletişim kurma gereği duymuyorsak (örneğin: bir karıncaya interneti anlatmak gibi), olası bir "ysz" de bizimle iletişim kurmayabilir ya da tüm çabalarımıza rağmen gerekli veri alışverişini bir türlü sağlayamayabilirdik. bunun da gayet olası bir durum olduğu aşikar. kıyamet senaryosu üretmek çok klişe ve çok basit ancak böyle bir çağın yaşanmayacağı garantisini hiç kimse veremez. bunu da yazının başlarındaki enfeksiyon metaforuyla açıklamaya çalışmıştım. taradığım kaynaklar ve bu olayla kafayı sıyırmış bilim insanlarının ortak paydada buluştuğu kısım; zamanı kesin olmamakla birlikte, yakın gelecekte global olarak, devasa bir bilişsel devrimin beklendiği yönünde.